Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

kalıp etmek

  • 1 kalıp

    kalıp <- > Form f, Matrize f, Schablone f; Muster n, Modell n; (Schuster)Leisten m; Stück n Käse, Seife;
    kalıp gibi wie ein Klotz (daliegen); wie ein Murmeltier schlafen; Kleid wie angegossen sitzen;
    kalıp kıyafet Äußere(s);
    kalıba vurmak wieder in Form bringen;
    kalıbı değiştirmek (oder dinlendirmek) fam ins Gras beißen;
    kalıbını basmak sich für etwas verbürgen;
    kalıptan kalıba girmek fig Problem hin und her gewälzt werden;
    -i kalıp etmek fam jemanden anführen, anschmieren

    Türkçe-Almanca sözlük > kalıp

  • 2 форма

    şekil,
    biçim; kıyafet; kalıp
    * * *
    ж
    1) врз biçim, şekil (- kli)

    в фо́рме ша́ра — yuvarlak biçiminde

    2) ( одежда) forma, kıyafet; (resmi) elbise

    шко́льная фо́рма — okul forması / kıyafeti

    генера́льская фо́рма — general elbisesi

    полева́я фо́рма — воен. sahra kıyafeti

    3) тех. kalıp (-)

    лите́йная фо́рма — dökmeci kalıbı

    ••

    фо́рмы обще́ственного созна́ния — филос. toplumsal bilinç biçimleri

    быть в фо́рме — спорт. formda / formunda olmak

    кома́нда была́ не в фо́рме — takım formda değildi

    в э́том ма́тче он был не в фо́рме — bu maçta formsuzdu

    прове́рить, в како́й фо́рме (нахо́дятся) спортсме́ны — atletlerin form durumlarını kontrol etmek

    Русско-турецкий словарь > форма

  • 3 stamp

    n. pul, posta pulu, damga, kaşe, ıstampa, marka, iz, belirti, özellik, nitelik, zımba, etki, izlenim, ayağını yere vurma, tepinme, kalıp
    ————————
    v. pul yapıştırmak, pullamak, damgalamak, kaşe basmak, tepinmek, mühürlemek, basmak, bastırmak, çiğnemek, ayağını sertçe vurmak, ezmek, yok etmek, onaylamak, tasdik etmek, etiketlemek, göstermek, kanıtlamak, kazımak, işlemek
    * * *
    1. damgala (v.) 2. pul (n.)
    * * *
    [stæmp] 1. verb
    1) (to bring (the foot) down with force (on the ground): He stamped his foot with rage; She stamped on the insect.) ayağını yere vurmak
    2) (to print or mark on to: He stamped the date at the top of his letter; The oranges were all stamped with the exporter's name.) damgalamak
    3) (to stick a postage stamp on (a letter etc): I've addressed the envelope but haven't stamped it.) pul yapıştırmak
    2. noun
    1) (an act of stamping the foot: `Give it to me!' she shouted with a stamp of her foot.) ayağını yere vurma
    2) (the instrument used to stamp a design etc on a surface: He marked the date on the bill with a rubber date-stamp.) kaşe, ıstampa
    3) (a postage stamp: He stuck the stamps on the parcel; He collects foreign stamps.) posta pulu
    4) (a design etc made by stamping: All the goods bore the manufacturer's stamp.) damga, mühür

    English-Turkish dictionary > stamp

  • 4 cast

    n. atma, fırlatma; voli, zarda gelen sayı, olta iğnesi; zoka, alçı [tıp.], boşaltım (hayvanlarda), döküm, dökümcülük; kalıp, biçim, yöntem; rol alanlar, oyuncular; az bir miktar, nüans, rol dağıtımı, ton, çarpıklık, eğrilik, çeşit, tip, cins
    ————————
    v. atmak, fırlatmak, kalıba dökmek, dökmek (deri, tirnak, kabuk, tüy); erken doğum yapmak; kehanette bulunmak; rol dağıtımı yapmak, rol vermek; biçim vermek; yem atmak; eğrilmek; kokuyu takip etmek; kusmak [brit.]
    * * *
    1. at (v.) 2. atış (n.)
    * * *
    past tense, past participle; see cast

    English-Turkish dictionary > cast

  • 5 master

    adj. baş, ana, esas, asıl
    ————————
    n. öğretmen, ağa, akıl hocası, kalıp, kaptan, hoca, efendi, üstâd, usta, sahip
    ————————
    v. yenmek, öğrenmek, hakim olmak
    * * *
    1. ana 2. iyice öğren (v.) 3. hakim (n.)
    * * *
    1. feminine - mistress; noun
    1) (a person or thing that commands or controls: I'm master in this house!) patron, hâkim
    2) (an owner (of a slave, dog etc): The dog ran to its master.) sahip, efendi
    3) (a male teacher: the Maths master.) erkek öğretmen
    4) (the commander of a merchant ship: the ship's master.) kaptan, süvari
    5) (a person very skilled in an art, science etc: He's a real master at painting.) usta, sanatkâr
    6) ((with capital) a polite title for a boy, in writing or in speaking: Master John Smith.) küçük bey
    2. adjective
    ((of a person in a job) fully qualified, skilled and experienced: a master builder/mariner/plumber.) usta, işinin eri
    3. verb
    1) (to overcome (an opponent, handicap etc): She has mastered her fear of heights.) yenmek, baş etmek, ustalık kazanmak, iyice öğrenmek
    2) (to become skilful in: I don't think I'll ever master arithmetic.) başarılı olmak
    - masterfully
    - masterfulness
    - masterly
    - masterliness
    - mastery
    - master key
    - mastermind
    4. verb
    (to plan (such a scheme): Who masterminded the robbery?) ustaca plânlamak
    - master stroke
    - master switch
    - master of ceremonies

    English-Turkish dictionary > master

  • 6 model

    adj. model, örnek olan
    ————————
    n. model, numune, örnek, kalıp, manken
    ————————
    v. örneğe göre yapmak, model yapmak, modellik etmek, kalıbını çıkarmak, biçimlendirmek
    * * *
    1. modelle (v.) 2. model (n.)
    * * *
    ['modl] 1. noun
    1) (a copy or representation of something usually on a much smaller scale: a model of the Taj Mahal; ( also adjective) a model aeroplane.) model
    2) (a particular type or design of something, eg a car, that is manufactured in large numbers: Our car is a 1999 model.) model
    3) (a person who wears clothes etc so that possible buyers can see them being worn: He has a job as a male fashion model.) model, manken
    4) (a person who is painted, sculpted, photographed etc by an artist, photographer etc: I work as an artist's model.) model
    5) (something that can be used to copy from.) model, örnek
    6) (a person or thing which is an excellent example: She is a model of politeness; ( also adjective) model behaviour.) model, örnek
    2. verb
    1) (to wear (clothes etc) to show them to possible buyers: They model (underwear) for a living.) mankenlik yapmak
    2) (to work or pose as a model for an artist, photographer etc: She models at the local art school.) modellik yapmak
    3) (to make models (of things or people): to model (the heads of famous people) in clay.) model yapmak
    4) (to form (something) into a (particular) shape: She modelled the clay into the shape of a penguin; She models herself on her older sister.) şekil vermek

    English-Turkish dictionary > model

  • 7 model

    örnek, model; model, manken; kalip; tip, model, modelini yapmak, kalibini çikarmak; modellik etmek, modellik yapmak

    English to Turkish dictionary > model

  • 8 pattern

    numune, örnek; desen, resim; kalip, patron, model; gidis, gidisat, seyir; sablon, aynen kopya etmek, kopyasini çikarmak; -e uydurmak

    English to Turkish dictionary > pattern

См. также в других словарях:

  • kargımak — i, hlk. Birine, Tanrı nın, insanların sevgi ve ilgisinden yoksun kalıp nefretlerine uğraması dileğinde bulunmak, ilenmek, lanet etmek, lanetlemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • maça — is., Rum. 1) Oyun kâğıtlarında, mızrak ucuna benzer, ayaklı siyah beneklerle oluşan dizi, pik 2) mdn. Döküm parçasında, içi boş, kopya elde etmek için kullanılan kum, maden veya erimiş durumdaki döküm maddesine dayanıklı başka bir maddeden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kontak kapatmak (veya kapamak) — 1) bir taşıtın çalışan motorunu durdurmak için kontak anahtarını çevirerek elektrik devresini kapamak 2) mec. bir olayı protesto etmek için sürücüler trafiğe çıkmamak, taşıtlarıyla trafiği engellemek veya bir süre bulunduğu yerde kalıp motoru… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İ'TİKÂF — Bir şeye devam etmek. * Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm i iman ve Kur an, evrad ve ezkâr gibi ibadetlerle meşgul olmak. Böyle bir kimseye… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»